
Sirgûn “Rîşa Pûç”: Sürgünün, acının ve direncin hikâyesi
15.10.2025
Modern Kürt edebiyatının öncü Şairi Arjen Arî, ölümünün 13. yılında anıldı
30.10.2025Salih Agir Qoserî: Avrupa’daki Kürt edebiyatı sürgün üzerinden yaratılmıştır, diaspora üzerinden değil
Kürt edebiyatının öncü isimlerinden Mehmed Uzun, ölüm yıl dönümünde Diyarbakır’da Sezai Karakoç Kültür ve Kongre Merkezi’nde (ÇandAmed) düzenlenen etkinlikle anıldı. Etkinlik kapsamında yazar ve araştırmacı Salih Agir Qoserî, “Sürgün ve Yazarlık” başlıklı bir konuşma yaptı.
Qoserî, konuşmasında Kürt edebiyatında sürgünlük olgusunun tarihsel ve edebi yansımalarına değinerek, Mehmed Uzun’un bu geleneğin en güçlü temsilcilerinden biri olduğunu vurguladı.
“Kürt edebiyatı sürgünde biçimlendi”
Salih Agir Qoserî, konuşmasında Kürt edebiyatının köklerinin büyük ölçüde memleket dışında geliştiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Kürtçe saray edebiyatı 1800’lerin sonu ve 1900’lü yıllarda İstanbul’da başladı. Daha sonra Kafkasya, Şam ve nihayet İsveç’te gelişen bir edebiyat geleneğimiz oldu. Bu üretimlerin hiçbiri Kürdistan topraklarında yaratılmadı. Bu nedenle bu süreci ‘sürgün edebiyatı’ olarak adlandırmak gerekir.”
Qoserî, sürgün ile diaspora arasındaki farkın altını çizerek, Avrupa’daki Kürt edebiyatının temellerinin “sürgünlük deneyiminden” doğduğunu ifade etti:
“Sürgün yurdunu bırakır ama yurdunu unutmaz; onu yazmaya, anlatmaya devam eder. Diaspora ise yeni bir kültür içinde büyüyen kuşakların gerçekliğidir. Bu nedenle Avrupa’daki Kürt edebiyatını diaspora değil, sürgün edebiyatı olarak değerlendirmek gerekir.”
Edward Said’den Mehmed Uzun’a: Sürgün bilinci ve yazarlık
Konuşmasında Edward Said’in sürgün kavramına dair görüşlerine de atıfta bulunan Qoserî, sürgünün yalnızca bir mekânsal uzaklık değil, aynı zamanda çok katmanlı bir düşünme biçimi yarattığını belirtti:
“Edward Said, sürgünü iki yönlü bir bilinç olarak tanımlar. Kişi, hem ülkesine dair dogmatik bir aidiyet taşır hem de yeni ülkesinin dilini, kültürünü tanımak zorundadır. Bu çelişki, edebiyatın en güçlü yaratıcı kaynaklarından biridir.”
Bu çerçevede Mehmed Uzun’un İsveç’teki üretimlerinin “karşı sürgün edebiyatı” olarak değerlendirilebileceğini belirten Qoserî, Uzun’un romanlarının hem Kürdistan’ın acılarını hem de bir ulusun belleğini taşıdığını söyledi:
“Mehmed Uzun’un bütün eserleri sürgün edebiyatı örnekleridir. İçerikleri Kürt’tür, Kürdistan’dır. Onun romanlarında nostaljik ya da romantik bir sürgün değil, travmatik bir hafıza vardır.”
“Travmatik nostalji Kürt edebiyatında yeni bir kavram olabilir”
Qoserî, kendi doktora çalışmasında geliştirdiği bir kavram olan “travmatik nostalji” üzerine de konuştu:
“Sürgün yazarlar yalnızca geçmişe özlemle bakmaz, aynı zamanda yaşadıkları zulmü, işkenceyi, travmayı da taşır. Bu nedenle ben bu üretimleri ‘travmatik nostalji’ olarak adlandırıyorum. Kürt edebiyatında bu kavramın yer bulacağına inanıyorum.”
“Sürgün edebiyatı, Kürt kimliğinin direniş biçimidir”
Konuşmanın sonunda Qoserî, sürgün edebiyatını bir kimlik ve direniş alanı olarak tanımladı:
“Sürgün, yurdundan kopuş değildir; belleği diri tutmanın bir biçimidir. Mehmed Uzun da bunu yaptı. Sürgünde yazdı ama her satırında memleket vardı.”
Mehmed Uzun’un edebi mirası, sürgünlük deneyiminin sadece bir zorunluluk değil, aynı zamanda bir yeniden doğuş alanı olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.






